HOMEOPATİ
Homeopati Nedir
Homeopati eski Yunancadan gelir ve homeos (= benzer) ile pathos ( = acı çekmek, hastalık) kelimelerinden oluşur, benzeri benzer ile tedavi etmek anlamına gelir.
Yaklaşık 200 yıldan beri Avrupa, Amerika ve Hindistan’da yaygın olarak uygulanan bu Doğal Tıp ( veya Alternatif Tıp) yöntemi insanı bir bütün olarak ele alır ve asil olarak semptomlardan ziyade insanı tedavi etmeyi amaçlar. Homeopatik tedavide, doğanın değişik alanlarından seyreltilerek elde edilen ilaçlar, kişinin kendi kendini doğal bir şekilde iyileştirmesi için vücuda ivme verir. Bu tedavi şeklinin etkili bir yöntem olduğu sağlıklı insan üzerinde binlerce kez ispatlanmış olup bilimsel bir sistem olduğu kabul edilmiştir.
Homeopatik ilaçlar; bitkilerden, hayvanlardan, minerallerden ve insanlara veya hayvanlara ait hastalıklı dokulardan yüksek oranda seyreltilerek etkin hale getirilir. Belli bir seyreltme noktasından sonra artık ilacın elde edildiği madde yok olur ve sadece onun enerjisi veya o maddenin ruhu olarak nitelendirebileceğimiz kısmı kalır. Bu bağlamda ana zihniyeti şu şekilde açıklayabiliriz: sağlıklı bir insanda hastalığa yol açan bir madde çok az miktarda alındığı takdirde söz konusu hastalığı hasta bir insanda tedavi eder. Bu süreç içinde hasta insanın sahip olduğu yaşam gücü aldığı ilaçla dahada güçlenmek için harekete geçer ve vücudun kendi kendini iyileştirmesini sağlar.
Homeopati kendi başına bütünsel bir tedavi sistemi arz etmektedir. Her ne kadar tanımlanırken aşı mantığı üzerinden açıklanmaya çalışılsa da esasen bir aşı uygulaması ile alakası yoktur. Homeopatik ilaç ile yukarda açıklandığı üzre maddelerin seyreltilmiş ve maddesellikten uzaklaşmış formları kullanılmaktadır. Aşı da ise hastalık ajanları ölü veya canlı olarak direkt vücuda verilir ve vücut bunlara karşı koyabilmek için ankor üretir. Homeopatide ise adeta verilen ilaç ile o maddenin enformasyonu üzerinden yalancı semptom oluşumuna yol açılır ve bu semptomu yok etmeye çalışırken vücut esas hastalığı da ortadan kaldırır. O nedenle homeopatik ilaçlar sağlıklı insanlar üzerinden denenerek olumlu sonuçlar kitaplara (Materia Medica) alınmıştır.
Homeopati genelde hastalık semptomları olması durumunda uygulanmaktadır. Sadece kanser durumunda aile anamnezinde yoğun kanser vakaları var ise ve söz konusu kişide de sistemsel zayıflıklar gözlemleniyorsa kanser koruması kullanılır, fakat bu maddesel değildir, daha ziyade o kişinin kanserden korkusunu yatıştırmak içindir. Dolayısı ile de önemli oranda kanser oluşumunu engellediğini deneyimlemekteyiz. Fakat kanser vakası durumunda kanser aşısı olarak homeopatik ilaç kullanılmaz. Ancak Antropozofik Tıp eğitimli homeopatlar veya hekimler ökseotu preparatları ile özellikle ökseotu iğnesi ile Almanya'da oldukça başarılılar. Unutmamak gerekirki Antropozofik tedavi sürecine girmiş bir hastaya bütünsel yaklaşıldığı için tedavi sürecini olumlu şekilde etki eden daha bir çok tedavi yöntemi de uygulanmaktadır. İşte bunların tamamının sonucu tedavilerde başarı elde edilmektedir.
Homeopatik tedavi genelde akut veya kronik hastalık tedavisi şeklinde uygulanır. Özellikle kronik hastalıkların tedavisi hastanın genel yapısına yani konstitusyonuna hitap eden bir ilaçla yapılır. Bu tedavinin süresi ise hastalığın aşamasına, o ana kadarki uygulanan diğer agresif tedavi yöntemlerindeki alınan ilaçlara, vurulmuş olan aşılara ve hastanın gösterdiği çabaya göre değişir.
Homeopatik tedavi şekli detaylı bir görüşme (ilk anamnez) sonrasında tamamen hastanın yapısına ve hastalığın karakterine göre homeopat tarafından belirlenir. İlk anamnezle birlikte hasta ve uzman homeopat ortak bir gelişim/değişim sürecine girerler ve hasta kendini iyi hissettiği zaman bu süreç tamamlanmış olur. Homeopatik ilaçların alınma sıklığı da hastanın durumuna göre değişir. Bazı ilaçlar bir kereye mahsus verilir, bazıları her gün ve bazıları ise gereken durumlarda alınır. Hasta tamamen kendisini tedavi eden uzman homeopatın talimatı üzerine hareket etmelidir. Bu arada uzman homeopat hastanın uyması gereken diğer hususlar konusunda hastaya da bilgi verir. Hasta bu hususlara uymalı ve uzman homeopatına kontrol görüşmelerinde durumundaki gelişmeleri rapor etmelidir.
HOMEOPATININ SINIRLARI VE BAŞARILARI
Her tedavi alanında olduğu gibi tabiiki homeopatininde sınırları vardır ve gerektiğinde diğer tedavi yöntemleriyle beraber çalışmalıdır. Kanser gibi hastalıklarda kanserin aşaması ve bazı hastalıklarda vücudun yıpranmışlığı tedavinin başarısını belirler. Ya da ağır organ hasarı sözkonusu olan bir hastada başka yöntemlerinde tedaviye dahil edilmesi gerekir. Diğer yandan homeopatik tedaviyle uyuşmayan durumlarda var. Örneğin hasta düzenli olarak Antibiyotik, Kortizon, iltihap dindirici vs. alıyorsa homeopatik tedavi başarılı olamayabilir. Ayrıca çok nadir de olsa bazı insanların homeopatik ilaçlara karşı aşırı hasassaslığı ya da aksine duyarsızlığı gözlemlenmiştir. Bu konuda homeopatlar farklı görüşlere sahiptirler.
Homeopatinin başarı gösterdiği alanların bazıları:
Migren ve diğer baş ağrıları
Çocuk hastalıkları ve gelişim problemleri
Alerjiler, Cilt hastalıkları
Solunum yolu hastalıkları, Astım
Romatizma, eklem ve kemik hastalıkları.
Depresyon, Panik atakları, korkular,
Uykusuzluk, değişik kriz dönemi problemleri
Üşütmeye yönelik hastalıklar, Grip ((Üst Solunum Yolları Enfeksiyonları -ÜSYE)
Kadın hastalıkları, menstrual düzensizlik
Kadınlarda buhran dönemi, menopoza giriş zorlukları
Kıskançlık, ağır üzüntü,
Kanser önleme, kanserin tamamlayıcı tedavisi ve kemoterapi sonrası tedavi
Degişik organsal hastalıklar (kalp, sindirim sistemi, akciğerler, kemik, kas vs.)
Psikosomatik hastalıklar
Şeker, Karaciğer hastalıkları
Böbrek ve idrar yolları hastalıkları
Ve başka birçok hastalık
Tarihden Günümüze Homeopati
Homeopati “maddeler seyreltildikçe etki güçleri artar“ prensibine dayanmaktadır.- Bu prensip tarihte ilk defa antik Yunan döneminin en tanınmış hekimi olan Hippokrates tarafından fark edilmiştir. Daha sonra bu doğa yasası 16. yüzyılda Alman gezgin, Hekim ve Simyacı Paracelsus tarafından oldukça yoğun bir şekilde araştırılmıştır. Fakat bu doğa prensiplerini ilk defa Doktor, Eczacı ve Kimyacı olan Samuel Hahnemann kendi üzerinde yaptığı denemelerle doğrulamış ve bu gücü hastalıkların tedavisinde kullanmayı bir bilim haline getirmiştir.
Christian Friedrich Samuel Hahnemann 1755 de Almanya’nın küçük bir şehrınde Meissen’de ( bugün Dresden’e bağlı) doğmuş. Tıp, eczacılık ve kimya öğrenimlerini bitirdikten sonra kısa bir süre hekim olarak çalışmış ve müteakiben bu şekilde doktorluk yapmayı red etmiş ve bildiği 7 lisanla çeviri yapmayı tercih etmiştir. Çeviriler esnasında Kınakına ağacının (Latinamerika’nın tropik bölgesinde yetişir) kabuğunun sağlıklı bir insan tarafından alındığında malarya ( sıtma ) hastalığına benzer semptomlar gösterdiğini öğrenmiş ve kendi üzerinde bunu defalarca denemiştir. Bu şekilde tedavi yapılması kanısına varıp bir dizi deneme ve olumlu sonuçlar aldıktan sonra bunları ana eseri olan “das Organon“ adlı kitabında bilimsel bir hale getirmiştir. Böylece Homeopati modern ve doğal bir tedavi yöntemi olarak doğmuştur.Hahnemann uzun süre Almanya’da Homeopat olarak hasta kabul etmiş ve hayatının sonuna kadar (1843 / Paris) yaptığı araştırmalar hakkında çok sayıda kitap yazmıştır.
Hahnemann klasik Homeopatide üç temel prensibi öngörüyor.
Benzerlik prensibi: “Similia similibus curentur“ “Benzeri benzer ile tedavi etmeli“
İyi bir homeopatik ilaç tanımlama bilgisi
Bireysel hastalık şeklini tam kavrama ve detaylı bir anamnez
Hahnemann; Homeopati tedavi yöntemini klasik Homeopati olarak bilimsel bir sisteme oturtarak tıp tarihine ve insanlığa büyük bir hizmette bulundu. Homeopatlar günümüze kadar Hahnemann’ın açtığı yoldan gidip Homeopatiyi dünyanın her tarafına yaydılar ve uyguluyorlar. Böylelikle değişik ağırlık noktalarıyla birçok akım Hindistan, Latin Amerika, Kanada, ABD ve Avrupa’da oluştu. Bu oluşum bize homeopatinin günümüz koşullarına göre yani hastalıkların komplike oluşlarına göre Hahnemann’ın zamanında tahmin bile edilemeyen bir çok gelişmelere açık olduğunu gösteriyor.